Önder’in iş arkadaşı Sibel’in her gün güler yüzle dolaşıyordu; motivasyonu çok yüksekti. Halbuki ikisi de aynı işyerinde çalışıyorlardı ve Önder’in kendisi dahil, birçok iş arkadaşı Sibel gibi mutlu ve motivasyonu yüksek değildi. Önder, bir gün öğle yemeğinde denk getirdi ve Sibel’e sordu. “Sibel Hanım, son derece enerjiksiniz, son derece motivasyonunuz yüksek, bu işin sırrı nedir?” Sibel sakince, cevap verdi: “Rutinler...” Önder, “Benim de rutin bir hayatım var. Her gün işe geliyorum, işten de eve gidiyorum. Cumartesi günleri de alışverişe gidiyorum, Pazar günleri de geç kalkıyorum ve dinleniyorum; ama sizin gibi enerjik değilim.” dedi.
Sibel, “Açıklamaya çalışayım” dedi. “Ben haftanın her bir gününü zarf gibi görüyorum. Pazartesi günü zarfı var, Salı zarfı var, Çarşamba zarfı var vesaire. Ben her pazartesi günü aynı zarfı açarım ve o zarfın içindekini yaparım. Salı günü de aynı şekilde, Salı günlerine ait zarfı açar onun içindeki zarfta ne yazılıysa onu yaparım. Benimle diğer insanlar arasındaki fark, birçok insanın böyle bir zarf sisteminin olmaması, varsa da zarfların içine koyduklarının farklı olması.” Önder merakla sordu: “Ne koyuyorsunuz bu zarfların içine? Hiç böyle bir şey duymamıştım.”
Sibel, “Ben ajanda kullanmıyorum; onun yerine söz ettiğim bu zarfları kullanıyorum. Örneğin Pazartesi gününün zarfında ‘Anneni ziyaret et’ yazılıdır. Ben de her pazartesi akşamı eşimle annemi ziyaret etmeye giderim. Bunu hiç sektirmem, annemi her hafta görmek hem onu, hem beni mutlu ediyor.” Önder araya girdi; “Peki pazartesi işe de geliyorsunuz, onu yazmıyor musunuz?” Sibel, “Hayır yazmıyorum, zaten hafta içi her gün dokuz altı mesaim olduğu belli, ben sadece akşamları ve hafta sonlarını özgür olduğum zamanlar ne yapacağımı yazıyorum. Ayrıca işyeri içinde günlük bir zarf setim var; ama o işte başarılı olmam, işlerimi bitirmemle ilgili.” diye devam etti. “Salı günlerinin zarfında ‘alış veriş’ yazılıdır. O akşamı evin ihtiyaçlarını almaya ayırırım ve alışverişten sonra da yemek hazırlarım. Alışverişi sadece Salı akşamları yaparım, böylece hafta sonuna alışveriş konusu sarkmaz.” Çarşamba gününün zarfında film notu vardır; akşamları, eşimle film seyretme gecemizdir. İşten çıkınca buluşur bir film satıcısına gideriz; kendimize bir film seçer, yemekten sonra onu seyrederiz. Üstüne de film üstüne bir sohbet yaparız. Perşembe gününün zarfında “etkinlik” yazar. Devlet ve şehir tiyatrolarının biletleri çok ucuz biliyorsunuz; ailecek gidebileceğimiz bir oyuna gitmeye çalışıyoruz her Perşembe. Perşembe insanların pek gezmeye gitmediği bir gün olarak daha da rahat bilet bulunuyor; ayrıca trafikte daha rahat oluyor.” Önder, “Her gün dışarıdasınız yani…” diye araya girdi. Sibel, “Aslında pek öyle değil. Bir tek pazartesi ve Perşembe günü dışarıda oluyoruz. Diğer günler hep evdeyiz, ama bir şeyler yapıyoruz. Cuma gününün zarfında da ‘Arkadaşları eve davet et’ yazılıdır. Her Cuma ya eşimin, ya benim arkadaşlarımdan birini ya da bir çifti sohbete davet ederiz.” diye devam etti. Önder, “Peki hafta sonu ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Sibel de cevapladı: “Cumartesi’nin zarfında ‘kişisel gelişim’ yazar. Sabah eşimle birlikte erken saatte bir parka yürüyüşe gideriz. Dönüşte ikimiz de birlikte ya da ayrı ayrı kayıtlı olduğumuz kurslara gideriz. İngilizce, ud, ebru hangisiyse o kursa gideriz. Cumartesi günleri evde hiç televizyon açmayız. İkimiz de sessiz sessiz kitap okuruz; kurstan sonra. Pazar gününün zarfında ise ‘aile ve gezme’ yazılıdır. Çoğu Pazar günü bir aile büyüğünü ya ziyaret ederiz ya da o aile büyüğünü dışarıda bir yere götürürüz. O mutlu olur, biz de mutlu oluruz.” Önder: “Bütün bunlar size enerji mi veriyor? Yoruluyor olmalısınız.” Sibel: Bunların hepsi bana mutluluk veriyor. Ailemle birlikte oluyorum, eşimle çok uygun fiyata eğleniyoruz, yeni şeyler öğreniyoruz. Bütün bunları yapmak için ajanda bile kullanmıyorum. Bunları yapmış olmak bana sürekli enerji veriyor. Üstelik bunları yapmak için herkesin zamanı var; ama kimse zarfına bir şey yazmıyor. Zarflar boş kalıyor. Bizim zarflarda aynı şeyler yazıyor gibi görünüyor; ama her hafta farklı bir tiyatro ya da etkinliğe gidiyoruz. Yani sıra dışı yaşamayı rutin hale getirdik.”
Melih Arat