Kaya'nın müziğe yeteneği vardı. Dört yaşındaki bu çocuğun yeteneğini keşfetmesi için evlerinde müzik yapabileceği hiçbir alet yoktu. Annesi-babası ona bebekken bir zil dahi almamıştı.
Evde bir sürü oyuncak tabanca, araba, asker, aletler vardı. Ama bunların hiçbiriyle müzik yapılamıyordu. Müzikle ilgili hiçbir şey denememiş olması, onun sınırlarını oluşturmuştu. Kaya, altıncı sınıfta ilk kez müzik dersi almaya başladığında flütle tanıştı. Bu yeni deneme onu eski hayat sınırlarının ötesine taşırken sahip olduğu bir cevheri de ortaya çıkardı.
Nilgün'ün annesi tipik bir koruyucu-kontrolcü anne olarak, evdeki her şeyi kendi yapardı. Nilgün bir erkek çocuğu gibi yetişiyordu. Annesi yemekleri kendi yapıyor; ev işlerini kendi yapıyordu. Annesi Nilgün'le yemek hazırlamak ve ev işleri arasında bir sınır oluşturmuştu. Nilgün 24 yaşına geldiğinde nişanlısı İlker, ona birlikte yemek kursuna gitmeyi teklif etti. Evleneceklerdi, ama Nilgün daha hayatında yumurta bile kırmamıştı. Yemek pişirme kursuna gittiler. Nilgün, hayatında ilk kez yemek pişirmeyi deniyordu. Böyle olmasına rağmen sınıftaki en güzel yemekleri Nilgün pişirdi; doğuştan yetenekliydi. Nilgün o günden sonra her fırsatta yemek pişirmeye başladı. Diş hekimliği bölümünü bitirmesine rağmen, aşçılığını kendisinin yaptığı bir restoran açtı. Hiç hayal etmediği, geçmişteki sınırlarının çok ötesinde bir hayat başlamıştı.
Kehanet, yazları cankurtaran olarak çalışıyor ve kışları da kapalı havuzlarda yüzme öğretmenliği yapıyordu. Her yıl aynı plaj ve havuzda çalışıyordu. Evlenmek istiyordu; ama çevresindeki kızların hiçbirini bir eş olarak değerlendiremiyordu. Hayatı sürekli deniz ve havuz kenarında geçtiği için de tatilini evde geçirmeyi tercih ediyordu. Bir gün bir arkadaşı, İtalya'nın kırsal bölgelerinde gençlerin üzüm toplayarak kısa süreli çalışabildiğini söyledi. Bir ay üzüm ya da elma topluyorsunuz, sıra dışı bir tecrübe yaşıyorsunuz ve ülkenize dönüyorsunuz. Bu imkânı internetten biraz araştırdı ve bir organizasyon şirketiyle anlaşarak İtalya'da üzüm toplamaya başladı. Kendisi gibi başka ülkelerden gelmiş gençler vardı. Litvanyalı bir genç kızla tanıştı. Birbirlerine âşık oldular ve evlenerek Türkiye'ye yerleştiler. Kehanet, denemediğini denemiş kendi kişisel sınırlarının ötesine geçmişti.
Şekerpare Hanım, ekonomik krizde yönetici olarak görev yaptığı işini kaybetmişti. Yaklaşık bir yıldır işsizdi. Ancak varlıklı bir ailenin kızı olarak işsizliği onu çok olumsuz etkilememişti. Yine de çalışmak istiyordu. Alışveriş için ilk kez gittiği beş katlı bir konfeksiyon mağazasında, alışveriş yaparken mağaza düzeniyle ilgili satış temsilcisine bir öneri getirdi. Öneriyi duyan mağaza sahibi, Şekerpare Hanım ile sohbete başladı. Mağaza sahibi, sohbet sırasında Şekerpare Hanım'ın özgeçmişini ve daha önce görev yaptığı yerleri öğrendi ve ona mağazanın yöneticiliğini teklif etti. Şekerpare Hanım, açıkçası şaşırmıştı. Olayı analiz etmeye çalıştı. Daha önce gitmediği bir mağazaya gitmişti, daha önce getirmediği bir öneriyi getirmişti. Deyim yerindeyse kendi kişisel sınırlarını aşmıştı. Sonunda aldığı iş teklifini kabul etmiş ve yeni bir iş sahibi olmuştu.
Ahmet konuşma yapmaktan çekinen biriydi. Hayatının en büyük ideali de öğretmenlik yapmaktı. Bir yüksekokuldan kendisine ziyaretçi öğretim görevlisi olması teklifi geldi. Bu teklifi kabul etmek onun kendi sınırlarının ötesine geçmesi demekti. ‘Denemediğini dene' düsturuna uygun olarak kabul etti. İlk birkaç günlük konuşma deneyimi oldukça zor olduysa da, giderek konuşmacı performansı iyileşti. Kendi sınırını aşarken bir idealine de ulaşmış oldu.