Yağmur yağıyor. Bir yaz yağmuru ama sağanak değil. Oldukça ritimli ve uzun süreli, bir yaz yağmuru için. En nefret ettiğim şey, ense kökümden sırtıma süzülen bir su damlası iken, ben her zamankinin aksine yağmurun altında hiçbir rahatsızlık hissetmeden yürüyorum. Ne ensemden süzülen damlalar, ne de sudan bacağıma yapışan pantolon beni rahatsız etmiyor. Ben de şaşıyorum bu aldırışsızlığıma ve rahatlığıma. Ama ruhum ve hislerim bugün bana böyle hükmediyor, ıslak ve huzurlu.
Yağmurun yağmasını, beni baştan aşağıya sırılsıklam etmesini istiyorum. İliklerime kadar onun saf suyu ile yunmak arzu ediyorum. Böylece bir nebze olsun rahatlayacakmışım gibi geliyor. Kirlerimden, çirkinliklerimden, hince duygularımdan kurtulurum diye ümit ediyorum. Keşke bu su kalbime kadar işlese diye geçiyor aklımdan, belki sıfırlanmış bir hayatı daha dikkatli yaşayabilirim düşüncesi ile.
Bütün insanlar yıkanmalı bu yağmurda aslında. Herkes kendini temizlemeli bu yağmurla ve yağan her yağmurla. O zaman daha mı güzel olurdu ki dünya? Orası bilinmez ama beni rahatlatacağı kesin. Oysa insanlar kaçışıyor yağmurdan, peki niye? Aslından kaçmak neden? Pak bir sudur üstümüze yağan. Halbuki hemen her gün kimbilir ne çirkef yağmurların altına kendimiz giriyor, ufunetli su birikintilerine balıklama atlıyoruz. Yoksa yağmurun bizi temizleyeceğinden mi korkuyoruz, çirkinliklerimizden arınmak mı bizi rahatsız ediyor? Sanmıyorum, zira bu kadarına insaf derler. Yok yok, derdimiz başka ama henüz yüzleşecek kadar hazır değiliz galiba. Yoksa yağmurdan niye kaçalım ki, altı üstü birkaç damla su değil mi?
İnsanlar kaçışıyor hâlâ, bir kedi bir yere sinmiş o da yağmurdan korunuyor. Araçlar daha temiz ve sakin şu anda. İçim huzur dolu, aklım alabildiğine açık, kalbimde hissetmediğim türden heyecanlar var. Yağmurun beni bu kadar etkilemiş olması, hem korkutuyor hem de garip bir sükûnet kazandırıyor ruhuma. Tedirginlikle huzuru bir arada yaşıyorum sanki. Tam o anda bir ses duyuyorum. İliklerime damlalarla birlikte giren bu ses beni derinden sarsıyor. İrkiliyorum ve daha önce defalarca duyduğum bu sese olan yabancılığımı hatırlıyorum. Aman Allah'ım insan bu kadar mı sağır, kör, dilsiz olabilir, kendinden bu kadar mı uzak olur! Bu şoktan yine ensemden sırtıma süzülen saf, soğuk bir yağmur damlası ile uyanıyorum.
Eve yaklaşıyorum. Eve girmek hiç içimden gelmese de bu günlük bu kadar ıslaklığın yeteceğini düşünüp giriyorum. Üstümü değişiyorum ama kurulanmıyorum. O temiz, saf damlacıklara bu haksızlığı yapamıyorum. Öylece kurusunlar, kururken bendeki kirleri de kurutup götürsünler istiyorum.
Dışarıda hâlâ yağmur yağıyor. Bütün dünyayı kötülük, pislik ve çirkinliklerden arındırmaya azmetmişçesine ve hava kararıyor bütün bunları örtmek istercesine.
Mehmet İmer