Suskunlar Dizisi
Suskunlar Dizisinin En Büyük Fan Sitesine Hoşgeldiniz
Sitemize üye olarak hizmetlerimizden en iyi Şekilde yararlanabilirsiniz..
Üye olurken lütfen kuralları iyi okuyun..
10 saniyede üye olmak için tıklayın...
Suskunlar Dizisi
Suskunlar Dizisinin En Büyük Fan Sitesine Hoşgeldiniz
Sitemize üye olarak hizmetlerimizden en iyi Şekilde yararlanabilirsiniz..
Üye olurken lütfen kuralları iyi okuyun..
10 saniyede üye olmak için tıklayın...
Suskunlar Dizisi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Suskunlar Dizisi Fan Sitesi
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 )

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
mcnn38
TECRÜBELİ ÜYE
TECRÜBELİ ÜYE
mcnn38


Mesaj Sayısı : 171
Doğum tarihi : 24/10/80
Kayıt tarihi : 20/10/08

Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) Empty
MesajKonu: Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 )   Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) I_icon_minitimePtsi Ekim 20, 2008 1:33 pm

İstiklâl Marşımızın Şâiri Mehmed Âkif, büyük bir İslâm Şâiridir. O'na "
Vatan Şairi
" de diyebiliriz. Çünkü Âkif, Allah'a, Peygamber'e, Vatanı'na, Bayrağı'na ve Milleti'ne âşık bir vatanseverdi.

Mehmed Âkif, 1873 yılında İstanbul'da doğdu. Babası Tahir Efendi, Fatih müderris (profesör) lerindendi. Annesi Emine Şerife Hanım, Buharalı bir ailenin kızıydı. Âkif, ahlâkı ve inancı sağlam bir ailenin çocuğu olarak, aynı özellikleri taşıyan bir çevrede yetişti. Bu çevre İstanbul'un en dindar ve temiz semtlerinden biri olan Fatih'di.

Âkif, kitap ve defterle henüz dört yaşındayken tanıştı. Resmî öğrenimi ise Maarif Nezareti'ne (Millî Eğitim Bakanlığı) bağlı (ilk) okulla başladı. Bu okuldan sonra, Fatih Merkez Rüşdiyesi'ne (ortaokul) devam etti.

Rüştiye tahsili boyunca, babasından bilhassa lisan dersleri aldı. Arapça, Farsça ve Fransızca'yı edebiyatıyla beraber anlamaya başladı. Şiir sevgisi ve merakı da bu sıralarda uyandı.

Rüştiye'den sonra Mülkiye'ye (Siyasal Bilgiler Fakültesi) geçti. Mülkiye, o devrin en parlak öğrenim kurumu sayılıyordu. Âkif, Mülkiye'de okurken babası vefat etti, ayrıca evleri de bir yangında yok oldu. Maddî imkânsızlık yüzünden bu okulu yarıda bırakmak zorunda kalan Âkif, Baytar (Veteriner) okuluna kaydoldu. Bu yeni okulun mezunlarına daha iyi iş imkânları tanınıyordu. Baytar okulunu birincilikle bitiren Âkif, dört sene kadar Anadolu, Balkanlar, Arabistan ve Arnavutluk'ta dolaştı; mesleğiyle ilgili inceleme ve araştırmalarda bulundu. Gezdiği yerlerde halkla sıcak bir kaynaşma sağladı.

Ziraat Nezareti (Tarım Bakanlığı) emrinde geçen yirmi yıllık memuriyeti sırasında veteriner olarak dolaştığı Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da köylülerle yakın ilişkiler kurma olanağı buldu. İlk şiirlerini Resimli Gazete'de yayımladı. 1906'da Halkalı Ziraat Mektebi ve 1907'de Çiftçilik Makinist Mektebi'nde hocalık etti. 1908'de Dârülfünûn Edebiyat-ı Umûmiye müderrisliğine tayin edildi. İlk şiirlerinin yayımlanmasını izleyen on yıl boyunca hiçbir şey yayımlamadı. 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte Eşref Edip'in çıkardığı Sırat-ı Müstakim ve sonra Sebilürreşad dergilerinde sürekli yazılar yazmaya, şiirler ve çağdaş Mısırlı İslam yazarlarından çeviriler yayımlamaya başladı.

1913'te Mısır'a iki aylık bir gezi yaptı. Dönüşte Medine'ye uğradı. Bu gezilerde İslam ülkelerinin maddi donatım ve düşünce düzeyi bakımından Batı karşısındaki zayıflıkları konusundaki görüşleri pekişti. Aynı yılın sonlarında Umur-u Baytariye müdür muavini iken memuriyetten istifa etti. Bununla birlikte Halkalı Ziraat Mektebi'nde kitabet ve Darülfununda edebiyat dersleri vermeye devam etti. İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdiyse de cemiyetin bütün emirlerine değil, sadece olumlu bulduğu emirlerine uyacağına dair and içti.

I. Dünya Savaşı sırasında İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin gizli örgütü olan Teşkilât-ı Mahsusa tarafından Berlin'e gönderildi. Burada Almanlar'ın eline esir düşmüş Müslümanlar için kurulan kampta incelemeler yaptı. Çanakkale Savaşı'nın akışını Berlin'e ulaşan haberlerden izledi. Batı uygarlığının gelişme düzeyi onu derinden etkiledi. Yine Teşkilât-ı Mahsusa'nın bir görevlisi olarak çöl yoluyla Necid'e ve savaşın son yılında profesör İsmail Hakkı İzmirli'yle birlikte Lübnan'a gitti. Dönüşünde yeni kurulan Dâr-ül -Hikmetül İslâmiye adlı kuruluşun başkâtipliğine getirildi. Savaş sonrasında Anadolu'da başlayan ulusal direniş hareketini desteklemek üzere Balıkesir'de etkili bir konuşma yaptı. Bunun üzerine 1920'de Dâr-ül Hikmet'deki görevinden alındı.

İstanbul Hükümeti Anadolu'daki direnişçileri yasa dışı ilan edince Sebillürreşad dergisi Kastamonu'da yayımlanmaya başladı ve Mehmed Âkif bu vilayette halkın kurtuluş hareketine katkısını hızlandıran çalışmalarını sürdürdü. Nasrullah Camii'nde verdiği hutbelerden biri Diyarbakır'da çoğaltılarak bütün ülkeye dağıtıldı. Burdur mebusu sıfatıyla TBMM'ye seçildi. Meclis'in bir İstiklâl Marşı güftesi için açtığı yarışmaya katılan 724 şiirin hiçbiri beklenilen başarıya ulaşamayınca maarif vekilinin isteği üzerine 17 Şubat 1921'de yazdığı İstiklal Marşı, 12 Mart'ta birinci TBMM tarafından kabul edildi. Sakarya zaferinden sonra kışları Mısır'da geçiren Mehmed Âkif, 1926'dan başlayarak Camiü'l-Mısriyye'de Türk dili ve edebiyatı müderrisliği yaptı. Bu gönüllü sürgün yaşamı sırasında siroz hastalığına yakalandı ve hava değişimi için 1935'te Lübnan'a, 1936'da Antakya'ya birer gezi yaptı. Yurdunda ölmek isteği ile Türkiye'ye döndü ve İstanbul'da öldü.

Mehmed Âkif'in 1911'de 38 yaşında iken yayımladığı ilk kitabı Safahat bağımsız bir edebi kişiliğin ürünüdür. Bununla birlikte kitabın Tevfik Fikret'ten izler taşıdığı görülür. Fransız romantiklerinden Lamartine'i Fuzuli kadar, Alexandre Dumas fils'i Sâdi kadar sevdiğini belirten şair, bütün bu sanatçıların uğraşı alanlarına giren 'manzum hikâye' biçimini kendisi için en geçerli yazı olarak seçmiştir. Ancak, sahip olduğu köklü edebiyat kaygusu onun yalınkat bir manzumeci değil, bilinçle işlenmiş ve gelişmeye açık bir şiir türünün öncüsü olmasını sağlamıştır. Mehmed Âkif'in düşünsel gelişiminde en belirleyici öğe onun çağdaş bir İslamcı oluşudur.

Çağdaş İslamcılık, Batı burjuva uygarlığının temel değerlerinin İslam kaynaklarına uyarlı olarak yeniden gözden geçirilmesini, Batı'nın toplumsal ve düşünsel oluşumuyla özde bağdaşık, ama yerel özelliklerini koruyan güçlü bir toplum yapısına varmayı öngörür. Bu görüşe koşut olarak Mehmed Âkif'in şiir anlayışı Batılı, hatta o dönemde Batı'da bile örneklerine az rastlanacak ölçüde gerçekçidir. Kafiyenin geleneksel Osmanlı şiirinde bir bela olduğunu savunan, resim yapmanın yasak sayılmasının, somut konumların betimlenmesini aksattığı ve bu yüzden şiirin olumsuz etkiler altında kaldığı görüşünü ileri süren Mehmed Âkif, Fuzuli'nin Leylâ vü Mecnûn adlı yapıtının plansız olduğu için yeterince başarılı olamadığını dile getirecek ölçüde çağdaş yaklaşımlara eğilimlidir. Konuşma diline yaslandığı için kolayca yazılıvermiş izlenimi veren şiirleri biçime ilişkin titiz bir tutumun örnekleridir. Hem aruzdan doğan bağların üstesinden gelmiş, hem de şiirin bütününü kapsayan bir iç musiki düzenini gözetmiştir. Dilde arılaşmadan yana olan tutumunu her şiirinde biraz daha yalın bir söyleyişi benimseyerek somutlukla ortaya koymuştur.

Mehmed Âkif geleneksel edebiyatın olduğu kadar, Batı kültürünün değerleriyle etkileşimi kabul eder, ancak Doğu'ya ya da Batı'ya öykülenmeye şiddetle karşı çıkar. Çünkü her edebiyatın doğduğu toprağa bağlı olmakla canlılık kazanabileceği ve belli bir işlevi yerine getirmedikçe değer taşımayacağı görüşündedir. Gerçekle uyum içinde olmayı herşeyin üstünde tutar. Altı yüzyıllık seçkinler edebiyatının halktan uzak düştüğü için bayağılaştığına inanır.

İçinde yaşanılan toplumun özellikleri göz önüne alınmadan Batılı yeniliklere öykünmenin doğrudan doğruya edebiyata zarar vereceği, 'edebsizliğin başladığı yerde edebiyatın biteceği' anlayışına bağlı kalarak 'sanat sanat içindir' görüşüne karşı çıkmış, 'libas hizmetini, gıda vazifesini' gören bir şiiri kurma çabasına girişmiştir. Bu yüzden toplumsal ve ideolojik konuları şiir ile ve şiir içinde tartışma ve sergileme yolunu seçmiştir. Bütün çıplaklığıyla gerçeği göstermekteki amacı okuyucusunu insanların sorunlarına yöneltmektir. Bu kaygıların sonucu olarak yoksul insanların gerçek çehreleriyle yer aldığı şiirler Türk edebiyatında ilk kez Mehmed Âkif tarafından yazılmıştır.

Mehmed Âkif şiirinin yaşadığı dönemde ve sonrasında önemini sağlayan gerçekçi tutumudur. Bu şiirde düş gücünün parıltısı yerini gözle görülür, elle tutulur bir yapıya bırakmıştır. Şairin nazım diline bu dilin özgül niteliğini bozmaksızın elverişli olduğu gelişmeyi kazandırması, aruz veznini yumuşatmayı, başarmasıyla mümkün olmuştur. Bu aynı zamanda Türkçe'nin şiir söylemedeki olanaklarının ne ölçüde geniş olduğunu göstermesi demektir. Söz konusu dönemde her şairin dili kişisel bir dil kurma adına dar bir vadiye sıkışmak zorunda kalmıştı. Mehmed Âkif dilin toplumsal kimliğini öne çıkarmış, üslupta öz günlük ve kişiselliğe ulaşmıştır. Yenilikçi bir şair olarak, yaşadığı dönemde görülen ölçüsüz yenilik eğiliminin bozucu etkilerine, ölçüsü işleviyle bağlantılı bir şiir kurmak suretiyle sınır çekmeye çalışmıştır

Mehmed Âkif ömrü boyunca çalıştı, çabaladı, mücadele etti. Dinlenmeden, yorulmadan iman ve vatan sevgisiyle coştu, çevresindekileri de çoşturdu. Âkif, büyük bir vatan şairi olduğu gibi, büyük bir İslâm bilginidir. O'nun birçok üstün nitelikleri vardır. Âkif'in bitmez, tükenmez bir sabrı, çelik gibi bir iradesi, eğilmez bir başı, boğulmaz bir sesi ve kısılmaz bir nefesi vardır. O doğruluğun ve fedakârlığın simgesidir.

Mehmed Âkif, derin tefekkürü olan güçlü bir şâirdi. Şiirdeki gücünün ve etkileyiciliğinin en önemli bir sebebi de, yazdıklarındaki samimiyetiydi. O'nun şiirinde şahsî dertleri, özel meseleleri yoktur. Hep umumî olan dertlerle dertlenmiş; milletinin duygu, düşünce ve problemlerine tercüman olmaya çalışmıştır. Bu bakımdan da şiirlerinde bol bol gözyaşı, ağıt, kahır ve sitem vardır. Âkif'i üzen birçok millî mesele, maalesef bugün de varlığını sürdürmektedir. İşte bu sebeple Âkif'in yazdıkları eskimemiştir. Tam aksine, değerlerini daha da artırarak korumaktadır. Âkif, âdeta sadece yaşadığı günleri ve dünleri değil de, bugünleri, hatta gelecek günleri anlatmıştır.

Âkif, çok yönlü bir insandır. Her şeyden önce sağlam bir karakter adamıdır. Dürüsttür. Vefalıdır. Sözünün eridir. İnançlarına sımsıkı bağlı bir insandır. Hem Batı, hem de Doğu klasiklerini ilk kaynaklarından okuyan, aynı zamanda da Kur'an-ı Kerim'i tefsir edebilecek dinî ilimlere vâkıf bir aydındır. Yazdıklarını yaşayan bir dürüstlük sembolüdür.

"
Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm'ı."
..............................................................
"Ya açar bakarız Nazm-ı Celil'in yaprağına,
Yü üfler geçeriz bir ölünün toprağına,
İnmemiştir hele Kuran, bunu hakkıyla bilin;
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için."


diyen Mehmed Âkif, kurtuluşumuzun Kur'an-ı Kerim'in prensiplerine uygun olarak yaşamamıza bağlı olduğunu vurgulamıştır. Âkif, aynı zamanda bir Kur'an hizmetkârıydı. İlk yayınlanan şiiri; "Kur'an'a Hitap" adını taşıyordu. Yazdığı şiirlerle, ilimde ve teknikte geri kalan Müslümanları uyandırmaya çalışıyordu.


"Alınız ilmini Garb'ın alınız san'atını,
Veriniz mesainize hem de son sür'atını."
diyerek, ilimde ve teknikte ilerlemenin gerekli olduğunu vurguluyordu. Âkif, manevî değerlere ve kültürümüze çok büyük önem verirdi. Avrupa'nın teknolojisini alırken, manevî ve kültürel değerlerden taviz verilmemesi gerektiğini haykırmıştır. Ona göre Müslümanlar, Batı'nın tekniği karşısında aşağılık duygusuna kapılmamalıdırlar.
İstiklâl Marşı'nda:

"
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
." derken, Müslümanların ellerindeki iman hazinesine sahip çıkmaları gerektiğini vurgulamaktadır.
Mehmed Âkif'e göre Müslümanlar, zillet ve hakarete boyun eğmemelidirler. Bu konuda Âkif şöyle haykırmaktadır:

"
Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum."
Kesilir belki ama çekmeye gelmez boyunum."


Millî Şâirimiz Mehmed Âkif, İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edildiğini duyunca; köyleri, kasabaları, şehirleri dolaşmış; camilerde, köy kahvelerinde ve sokaklarda konuşmalar yapmış ve şiirler söylemiştir. Dinlenmeden, yorulmadan Anadolu'yu adım adım dolaşarak, halkı uyarmaya ve uyandırmaya çalışmıştır. Milleti, Allah yolunda cihada çağırmıştır. Mehmed Âkif'in şiiri, halkın faydasına olan bir sanat eseridir. O'na göre sanat, gerçeğin ta kendisi olmalıdır.

"
Şudur cihanda en beğendiğim meslek,
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek."


Şeklindeki mısraları, O'nun sanat anlayışını özlü bir şekilde açıklar.
"İstiklâl Marşı'nı nasıl yazdınız?" diye sorulunca, şu cevabı vermiştir:

"
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk'ın,
Kimbilir, belki yarın, belki yarından da yakın."


"İşte İstiklâl Marşı'nı bu iman ve ümitle yazdım. İmanım olmasaydı hiç yazabilir miydim? Zaten ben başka türlü düşünüp, başka türlü yazanlardan değilim. Bu elimden gelmez. İçimde ne varsa, yazılarımda da o vardır... Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın!.."

Halbuki, kendisinin kışın soğukta giyebilecek bir paltosu da yoktu. İşte Âkif'in Milletini ve Vatanını ne kadar çok sevdiğinin ispatına bu davranışı bile yeterlidir.

27 Aralık 1936 yılında, 63 yaşında iken İstanbul'da vefat eden Mehmed Âkif'i, vefatının 63. yılında rahmet ve şükranla anıyoruz. Ruhu şâd, mekânı Cennet olsun.

ESERLERİ:
Safahât, ikinci kitap, Süleymaniye Kürsüsünde (1912)
Safahât, üçüncü kitap, Hakkın Sesleri (1913)
Safahât, birinci kitap (1914)
Safahât, dördüncü kitap, Fatih Kürsüsünde (1914)
Safahât, beşinci kitap, Hâtıralar (1917)
Safahât, altıncı kitap, Âsım (1919)
Safahât, yedinci kitap, Gölgeler (1933)
Safahât, bütün şiirleri I-II (1943, ölümünden sonra)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://betulay.eniyiforum.org
mcnn38
TECRÜBELİ ÜYE
TECRÜBELİ ÜYE
mcnn38


Mesaj Sayısı : 171
Doğum tarihi : 24/10/80
Kayıt tarihi : 20/10/08

Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) Empty
MesajKonu: Geri: Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 )   Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) I_icon_minitimePtsi Ekim 20, 2008 1:33 pm

İstiklal Marşı

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal,
Hakkıdır, Hak'ka tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım;
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar.
'Medeniyyet! ' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın!
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana vaadettiği günler Hak'kın;
Kimbilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı!
Düşün, altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi şudur ancak emeli;
Değmesin mabedimin göğsüne na-mahrem eli!
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli

O zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım;
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerret gibi yerden naşım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal;
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal!
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hak'ka tapan milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://betulay.eniyiforum.org
mcnn38
TECRÜBELİ ÜYE
TECRÜBELİ ÜYE
mcnn38


Mesaj Sayısı : 171
Doğum tarihi : 24/10/80
Kayıt tarihi : 20/10/08

Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) Empty
MesajKonu: Geri: Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 )   Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) I_icon_minitimePtsi Ekim 20, 2008 1:34 pm

Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz
.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin
.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer
...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler
!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor
!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi
.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın
.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana
.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber
.

Mehmet Akif Ersoy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://betulay.eniyiforum.org
mcnn38
TECRÜBELİ ÜYE
TECRÜBELİ ÜYE
mcnn38


Mesaj Sayısı : 171
Doğum tarihi : 24/10/80
Kayıt tarihi : 20/10/08

Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) Empty
MesajKonu: Geri: Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 )   Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) I_icon_minitimePtsi Ekim 20, 2008 1:35 pm

Uyan

Baksana kim boynu bükük ağlayan.
Hakkı hayatındır senin ey müslüman,
Kurtar artık o biçareyi Allah için.
Artık ölüm uykularından uyan.

Bunca zamandır uyudun kanmadın,
Çekmediğin çile kalmadı, uslanmadın
.
Çiğnediler yurdunu baştan başa.
Sen yine bir kerre kımıldanmadın.

Ninni değil dinlediğin velvele,
Kükreyerek akmada müstakbele.
Bir ebedi sel ki zamandır adı,
Haydi katıl sen de o coşkun sele.

Karşı durulmaz cereyan sine-çak...
Varsa duranlar olur elbet helak.
Dalgaların anmadan seyrini,
Göz göre girdâba nedir inhimak?

Dehşeti maziyi getir yadına;
Kimse yetişmez yarın imdadına.
Merhametin yok diyelim nefsine;
Merhamet etmez misin evladına?


Ben onu dünyaya getirdim diye
Kalkışacaksın demek öldürmeye!
Sevk ediyormuş meğer insanları,
Hakkı-ı übüvvet de bu caniliğe!

Doğru mudur ye’s ile olmak tebah?
Yok mu gelip gayrete bir intibah?
Beklediğin subh-i kıyamet midir?
Gün batıyor sen arıyorsun tebah.!

Gözleri maziye bakan milletin,
Ömrü temadisi olur nakbetin.
Karşına müstakbeli dikmiş Hüdâ,
Görmeye lakin daha yok niyyetin.

Ey koca şark! Ey ebedi meskenet!
Sen de kımıldanmaya bir niyet et.
Korkuyorum, Garbın elinden yarın,
Kalmayacak çekmediğin mel’anet.

Hakk-ı hayatın daha çiğnenmeden,
Kan dökerek almalısın merd isen.
Çünkü bugün ortada hak sahibi,
Bir kişidir: 'Hakkımı vermem' diyen.

Mehmet Akif Ersoy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://betulay.eniyiforum.org
mcnn38
TECRÜBELİ ÜYE
TECRÜBELİ ÜYE
mcnn38


Mesaj Sayısı : 171
Doğum tarihi : 24/10/80
Kayıt tarihi : 20/10/08

Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) Empty
MesajKonu: Geri: Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 )   Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) I_icon_minitimePtsi Ekim 20, 2008 1:36 pm

Zulmü Alkışlayamam

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı,hatta boğarım!...
-Boğamazsın ki!
-Hiçolmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördümmü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticanın şu sizin lehçede ma'nası bu mu?

Mehmet Akif Ersoy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://betulay.eniyiforum.org
mcnn38
TECRÜBELİ ÜYE
TECRÜBELİ ÜYE
mcnn38


Mesaj Sayısı : 171
Doğum tarihi : 24/10/80
Kayıt tarihi : 20/10/08

Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) Empty
MesajKonu: Geri: Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 )   Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) I_icon_minitimePtsi Ekim 20, 2008 1:36 pm

Gitme Ey Yolcu

Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım
Elemim bir yüreğin karı değil, paylaşalım
Ne yapıp ye'simi kahreyleyeyim, bilmem ki?
Öyle dehşetli muhitimde dönen matemki!
Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan yatıyor şimdi
Nasıl yerlere geçmez insan
Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu
Nereden başladı yükselmeye, bak, nerede ucu

Mehmet Akif Ersoy


Azmine Sarıl

Ye's öyle bir bataktır ki,
Düşersen boğulursun
Azmine sarıl sımsıkı
Bak ne olursun

Mehmet Akif Ersoy

Haya Sıyrılmış İnmiş

Haya sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki heryerde
Ne çirkin yüzleri örtermiş, meğer o incecik perde
Vefa yok, ahde hürmet hiç, lafe-i bi medlul
Yalan raiç, hiyanet mültezem, heryerde hak meçhul
Ne tüyler ürperir ya rab, ne korkunç inkılab olmuş
Ne din kalmış ne iman, din harab, iman türab olmuş

Mehmet Akif Ersoy

Kıssadan Hisse

Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
' Tarih ' i ' tekerrür ' diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
.

Mehmet Akif Ersoy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://betulay.eniyiforum.org
Admin
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 1494
Nerden : Yaşamla Ölüm Arasından...
Lakap : Bir Garip Yolcu
Kayıt tarihi : 05/09/08

Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) Empty
MesajKonu: Geri: Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 )   Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) I_icon_minitimePerş. Ekim 23, 2008 5:23 am

Zulmü Alkışlayamam adlı şiirini çok seviyorum bizimle burda paylaştığın için teşekkür ederim
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
mcnn38
TECRÜBELİ ÜYE
TECRÜBELİ ÜYE
mcnn38


Mesaj Sayısı : 171
Doğum tarihi : 24/10/80
Kayıt tarihi : 20/10/08

Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) Empty
MesajKonu: Geri: Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 )   Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) I_icon_minitimePerş. Ekim 23, 2008 6:32 am

mevsim demiş ki:
Zulmü Alkışlayamam adlı şiirini çok seviyorum bizimle burda paylaştığın için teşekkür ederim

ben de çok severim... :study:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://betulay.eniyiforum.org
Hazan
TECRÜBELİ ÜYE
TECRÜBELİ ÜYE
Hazan


Mesaj Sayısı : 354
Kayıt tarihi : 06/09/08

Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) Empty
MesajKonu: Geri: Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 )   Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) I_icon_minitimePerş. Ekim 23, 2008 9:20 am

Mehmet Akif Ersoy'la ilgili paylaşımlarınız için teşekkürler..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
mcnn38
TECRÜBELİ ÜYE
TECRÜBELİ ÜYE
mcnn38


Mesaj Sayısı : 171
Doğum tarihi : 24/10/80
Kayıt tarihi : 20/10/08

Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) Empty
MesajKonu: Geri: Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 )   Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 ) I_icon_minitimeÇarş. Ekim 29, 2008 8:52 am

Hazan demiş ki:
Mehmet Akif Ersoy'la ilgili paylaşımlarınız için teşekkürler..

önemlii.. Smile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://betulay.eniyiforum.org
 
Mehmet Âkif Ersoy ( 1873- 1936 )
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Mehmet akif ersoy. canakkale siiri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Suskunlar Dizisi :: »»-(¯`♥´¯)-» ) »» EDEBİYAT»»-(¯`♥´¯)-» ) »» :: EDEBİYAT-
Buraya geçin: