Oruç tutmak Islâm'in temel ibâdetlerinden biridir. “Oruç tutmak” Hazret-i Âdem'den Hazret-i Muhammed'e kadar bütün peygamberler tarafindan ümmetlerine tavsiye edilmistir. Hazret-i Mûsâ da Hazret-i Isâ da oruç tutarlardi. Semâvî dinlerdeki bütün ibâdetlerde oldugu gibi orucun da: 1) maddî, ve bir de 2) mânevî yönü vardir.
Usûlüne uygun olarak tutuldugu takdirde maddî yönü itibâriyle islâmî oruç, pekçok tibbî incelemelerde de vurgulanmis oldugu gibi: 1) vücûdda 11 ayda biriken toksik maddelerin dogal olarak elenmesini kolaylastirir, 2) bâzi kimselerin dengesiz ve asiri beslenmesi sorununa bir aylik bir nefes aldirir, 3) hayatî fonksiyonlari icrâ eden organlarin dinlenip güçlenmesini saglar, 4) sinir sistemindeki iletisim pertürbasyonlarinin ortadan kalkmasina katkida bulunur ve bu iletisimi regülârize eder, ve 5) insanda “kuruntu”yu (yâni vehmi) azaltir.
Mânevî yönü bakimindan ise oruç: 1) insanin kendi nefsi üzerine egilip düsünmesine ve bu bakimdan idrâk sâhibi olmasina katkida bulunur, 2) açlik ve yoksulluk çeken hemcinslerinin durumlarinin berrâk bir idrâk ile idrâk edilmesini saglar, 3) bu bakimdan insanin merhamet hislerinin gelismesine ve hangi dinden olursa olsun insanlara sefkat ve müsâmaha ile yaklasmaya zemin hazirlar, 3) nefsin, kisinin hem kendi nezdinde ve hem de baskalarinin nezdinde kinanmasina sebep olabilecek asiri isteklerinin idrâk edilip bunlara gem vurulmasini saglar, 4) Yaratan'in bir emrini yerine getirmenin mutlulugunu bahseder, ve 5) nefsine gem vuramayanlardan çok farkli oldugunun idrâkinin verdigi mânevî huzurun, ve bu imkâni bahsederek kendisini korumus oldugu için Yaratan'a hamd ve sükür etmenin lezzetini tattirir.
Orucun edebine riâyet etmek ve hakkini vermek yalnizca bir inanç meselesi degil, ayni zamanda bir idrâk ve bir kültür meselesidir de. Elbette ki oruçlu oldugu zaman barut fiçisi kesilen, vara yoga sinirlenen, önüne gelenin kalbini kiran, yâni diline ve eline hâkim olamayan bir kimsenin Yaratan'in indindeki degeri ile oruçlu olmasina ragmen kendisinden ahlâkî ve içtimaî yönden bir eksiklik ya da olumsuzluk zuhur etmeyen yâni yalnizca aç ve susuz kalmak bakimindan degil fakat ahlâkî bakimdan da nefsine hâkim olan kimsenin degeri ayni olamaz.
Oruçlu iken açliga ve susuzluga tahammül etmekle beraber davranislarinda sabir, temkin ve îtidal gösteremeyen bir kimsenin oruç tutmasi dogru degildir. Onun Islâm'in bu kabil hasta kimseler için gösterdigi müsâmahadan yararlanip Seriat'in öngörmekte oldugu oruç kefâreti olarak her gün bir fakîri doyurmasi kendisi için daha hayirlidir.
google_protectAndRun("ads_core.google_render_ad", google_handleError, google_render_ad);