Ölüm nedir bilmezdim ta ki o yola çıkınca anladım hayatın bir yol olduğunu ve bu yolun bir durakta son bulduğunu geçte olsa anladım. Herkes yanımda mırıldanıp konuşuyordu; Mahallenin bakalı ne iyi adamdı daha dün sabah benden bir ekmek, sigara almıştı diye yanındaki mahalleli dostlarıyla muhabbet ediyordu, bütün arkadaşlar, dostlar,eşim ve çocuklar hüzünlü gözlerle bana bakıyorlardı.Derken bir ezan sesi geldi.Ben irkilirken dostlarım dikkatlice ezanı dinliyorlardı. Bir ara yalnızlıktan of çektim nedir bu karanlık kutu bu karanlık kutuda ışık yok mu diye hayıflandım. Bu da geçer dedim kendi kendime. Derken bir ses avluda yankılandı. Hakkını helal ediyor musun cemaat dedi? Ben yine vurdum duymaz bir şekilde bu acayip durum bitsinde kahveye, okeye gidelim diye düşünüyordum, ne de olsa Ahmet, Ali, Mustafa avlunun bir köşesinde beklemiyorlar mı birazdan gideriz diye sabredeyim dedim. Dostlarım, akrabalarım neden buradalar anlamış değilim. Kim çağırmış bunları, düğün mü var? Yok, yok düğün de olmaz olsaydı herkes güler eğlenirdi ama herkeste bir kasvet havası hâkimdi. Derken bir ses daha haydi cemaat! o sırada içinde bulunduğum tuhaf kutunun kıpırdadığını anladım. Herkes çekiştiriyor birbirini benim yanıma gelmeleri de bir tuhaf değil mi? Annem bir köşede neden ağlıyor? Babam neden yıpranmış sanki 45 yaşında değil de yetmişlik dedeler gibi çökmüş perişan bir şekilde bekliyor. Eller üstünde karanlık bir sandukayla gidiyorum. Bilinmez bir yola bilinmez mekâna!
Yolculuk esnasında mahalle sakinlerine bakıyordum. Herkes bir tuhaf olmuştu. Çocuklar bile öcü görmüş gibi bana bakıp korkuyorlardı. Derken boş zamanlarda takıldığım kahvenin önünden geçtik. Bir çok arkadaş ordaydı. Bazıları okey, bazıları da tavla oynuyorlardı. Kahveciyi gördüm vah vah sende mi bu yolun yolcusu oldun diye mırıldanıyordu. Kahvedekiler de bana bile bakmıyorlar oyunlarına devam edip kendi aralarında: "Zaten vakti gelmişti, Azrail geç bile kaldı" derken alaylı bir şekilde de "Hepimiz bu yolun yolcusuyuz aman giden gider kalan sağlar bizimdir," diyorlardı.
İçi karanlık sanduka aşağı indi. Bende yere düşmüş gibi oldum. Etrafıma baktım etraf yeşilliklerle dolu idi. diğer taraftan imam ve akrabalarım duruyor etrafımda. Yanımda bir genç Kuran okuyordu. Biraz daha sabır edeyim beni çıkartacaklar bana ne Kuran okuyorsa okusun zaten Mustafa ali Ahmet’te burada! Cemaatle biraz konuşur kaçarız kahveye dedim. karanlık kutudan aniden bir ışık girdi içeri derken her yer aydınlandı. Oh be dünya varmış o karanlık yerde de kalınmaz ki canım diyordum.
Beş, altı kişi bedenimi tutup kaldırıyor nedir bu şakamı yoksa bir çukur gördüm içinde sivrisinekler vızıldıyordu. Karıma ve çocuklarıma baktım ağlıyorlardı. Derken bedenimi tutan eller beni o çukura götürüyor. Ben ise aman ne yapıyorsunuz arkadaşlar şaka yapmayın diyorum ama beni dinleyen yok ki! Derken bir ses daha: Haydi cemaat! Üstümü kumlu topraklarla dolduruyorlardı. Kumlu ve topraklı bedenimi son kez kaldırmak istedim. Tozlu gözlerle baktım son kez Herkes gidiyor. Beni unuttunuz diyorum Mustafa, Ahmet, Ali sizler nereye hani okeye gidecektik diyordum. Ama duymuyorlardı sonra anladım ve düşündüm ki: "Ben bu durakta, dostlarım bir sonraki durakta ineceklermiş.