Yanıyor ömrüm
“yolunu şaşırmadan kayalara çarpmadan ilerlese
bir gemi, biliriz ki onu yöneten bir kaptan var !”
Temiz olmak, tek birliğiyle temiz olmak. Şartlar ne olursa olsun önemli olan kişi kendisini bulmaktır. Bildiğiyle bilmediğiyle dünyaya göğüs açıp yürümektir amaç. Kendini nefsin çirkin oyunlarından saklıya biliyorsa ebedi mutluluğa çok yakın olduğu şüphesizdir. Bundan ötürüdür ki Esra’nın yaşadığı kısa bir anın tüm yaşamındaki rollerini değiştireceğini hiçte düşünmemişti. İnanmadıklarına rağmen huzura kavuşmak, rahmet pınarından avuçlar dolusu hikmet beklemek nice güzellikleri yaşamak. Gelin birlikte Esra’nın mutluluğuna uzaktan da olsa şahit olalım.
Esra lise öğrenimini Bursa’da bitirdikten sonra üniversite için şehirlerin piri olan İstanbul’la gitmekteydi. Neşeli bir yapısı olan Esra etrafında olan bitenlere karışmamakta etlisiyle tuzlusuyla hiçbir söz söylememekteydi. Onun için hayat her şeyden tat almak nedensizce yaşamaktı. Yaşadıklarını hiç sorgulamıyor önüne sunulan zayi olmuş dünya sahnesindeki sahte yüzlerle bilmezliğe hızlı bir şekilde yol alıyordu.
Okulla ilgili işlemlerini yaptırdıktan sonra liseden beri tanıdığı ve yakınlık hissettiği arkadaşı Emreyle birlikte kalacakları yurda doğru yola koyulmuşlardı. Kalacakları yerde fena değil denecek sözden aciz kalmış varlıktan yok oluşa geçişin sadece konaklandığı sanki bir yer gibiydi. Geçen zaman gözden akan yaşlar kadar kıymetliydi insanoğlu için yavaş yanan bir mumun yok oluşandaki geri gelemezliği kadar gerçekti. Esra’da nedensizce yaşıyordu. İyisiyle kötüsüyle varlıklar içinde ki görünümüyle yüceldiğini düşünse de delice haykırışların içindeki yok oluşunu görememekteydi. Hani demiştim ya yurdun ahvalindeki hesabıydı. İşte o ahval ki Esra için dirilişteki mekan canına can katan cananına kavuşmadaki vuslat gibiydi.
* * *
Emre annesinin rahatsızlanması üzerine birkaç haftalığına ailesinin yanına gitmişti. Gidişler sebepsiz olmadığı gibi dönüşlerde sebepsiz olmayacaktı. Emre gittikten sonra Esra fazla dışarı çıkmamakta yurtta geçmişi bugüne getiren zamanı geçiriyordu. Bir geceki hiç uyku tutmamıştı içindeki sıkıntı beynine beynindeki bilinmezlikte kendini yanlışlara yönlendirmekteydi. Saat ki hayli geç olmuştu 2’yi geçmekteydi. Esra’da büyük bir mihnetli kaçamağın verdiği yorgunluk ile tatlıcasına uykuya daldı. Arşı alemin perdesi gecelerin gözde görülen her köşesi olan büyük sanatkarlıkla dolu olan sema muhabbetle gönüllere şevk vermekteydi. O kadar ki huzurlu bir hava vardı dışarıda. Esra uyuyalı bir saat olmamıştı ki arşı alem ayağı kalktı yerle gök yıkıldı sanki. Yok oluş muydu yoksa? Bu neydi Allah’ım? Sıcak suyun kaynamaya geçtiğindeki fokurtaması gibi bir ses kulakları deli ediyordu. Esra yattığı yerden kalktı kapıya doğru yönelmişken beşerin yapmış olduğu bina ilahi gücün karşısında fazla dayanamayıp yerle bir olmuştu. Dünyada böyle olmayacak mı?
Bu afetin ardından yurdun tüm köşesinden yardımlar geliyor Bursa’ya. Bursa durmadan kan kaybediyordu. Ölen insan sayısı dakika başı artıyordu. Kurtarma ekipleri her çöken binanın başında vatandaşlarımız ile durmaksızın çalışıyorlardı. Esra enkazın altındaydı ve yüzlerce arkadaşı. Bir zaman sonra Esra kendine geldi ama kıpırdamıyor nefes dahi zor alıyordu. Ufak bir delik vardı ziya gibi gözüne ışık yansıtıyordu. Tatlı canının acımasıyla imdat imdat sesleriyle ağlaması karışık durmadan haykırıyordu. Sanki yardım istemiyordu adeta yalvarıyordu. Bir an sessizlik yaşandı. Hani filmlerde insanların ömrünün bir özeti gibi hayatı canlanır ya gözünün önünde işte Esra kim bilir belki yapmadıklarına üzülüyor ya da yaptıklarının verdiği üzüntü onu çıkmazlara sokuyordu. Gerçekler bu kadar acımıydı? Yaşamak neydi? Ne için nasıl yaşamışım, amacım neydi? Beni ben yapan değerlerimin dahilindeki hedefim neydi? Diye durmadan beyninde sorular sorular cevap alamadığı sorular birbiri ardına sıralanıyordu. En büyük üzüntüsü edebiyat öğretmeni İsmail’in her lahzada tercüme ettiği söz “Esra sen ne için yaşıyorsun?” Cevap alamayınca. “bak Esracım sen çok iyi bir kızsın yaşamanın birçok amacın olabilir hedeflerin olabilir. Gençsin hataların olduğu gibi iyi olacak davranışlarında vardır. Ancak kızım şunu unutma ki yaşamın yaşayacakların yaşadıkların öldükten sonra pişman olmayacağını düşün ve yaşa sakın ola ki unutmayasın tamam kızım.” Şimdi Esra da bir pişmanlık ki durmaksızın içini yakmaktadır. Hocasının sözlerini nasılda dikkate almadığını sorguluyordu.
Kaldığı yerde iyice nefes alınmıyordu. Esra’da da hal kalmamıştı tükenmişti. Kendinden geçmişti. Kurtarma ekipleri ona ulaşıp kurtarmışlardı. Gözlerini açınca hastanede rahatça nefes almanın verdiği mutlulukla şükrediyordu. İki hafta kadar hastanede yattıktan sonra tekrar sunulan hayatın değerinde yaşamak ve değerinde değerlendirmek için yaşamına kaldığı yerden değil başlamadığı yerden başladı. Zaman geçiyordu insanın önüne serpilen fırsatlar bir kereye mahsus oluyordu. Bu fırsatı kaçırmak istemiyordu. Edebiyat öğretmenin sözü gerçekten yaşamak ve uygulamak için caba sarf ediyordu. Emre’den ayrıldı. Okulu bitirdi. Mutlu bir yuva kurdu. İki tane çocuğu oldu. Sadece kendi kurtulmadı o depremde kendisi sadece baş roldeydi. Şükür ki bizi yaratanımız bizi bizden çok sevmekte. Sevdiğinden unutulmuyoruz durmadan nimetleri ile şerefleniyoruz hikmetleri ile onurlanıyoruz. Biz bizler ise Azrail soğuk nefesini hissettiği zaman kendimize geliyoruz ona yöneliyoruz.
mert ebrar sıla